Sahi “İslam Dünyası” diye bir yer var mı? Kâinat Allah’ın (cc), Allah yarattığı kulları için de bir din seçti ve o dinin adı da İslam. “Allah indinde tek din İslam’dır”.  Hz. Adem, Hz. Musa, Hz. Davud, Hz. İsa ve Hz. Muhammed (Hepsine salat ve selam olsun) hepsi bize o “Tek din”i tebliğ etti. Her kitap asıl olarak öncekini doğrulayıcı, sonrakini müjdeleyicidir. Bu anlamda “İbrahimi dinler” tanımı da yanlış. “Millet-i İbrahima” derken, “Hz. İbrahim milleti”nden olduğumuzu söylüyoruz. Peki, doğru olan “Müslümanların ülkesi” mi demek? Yok! O da olmuyor. Bir defa, “vatan” zaten ulusun toprağı anlamına geliyor. “Yurt” yaşadığın yer, “ülke” alakan olan yer, “memleket” malının mülkünün olduğu yer. Aslında hepsi bir şekilde bir ölçüde birbiri ile de alakalı.

Burada “İslam” deyince din olarak mı yoksa sosyolojik anlamda “Müslüman topluluğu” olarak mı bakacağız! Ya da siyasi bir bakış açısıyla “İslami düzen ve yönetim” olarak mı bakacağız? İslam’ı hem din ve hem de Müslüman topluluk anlamında siyasi birlik olarak tanımlayacaksak, mesela bütün Müslümanlar kardeştir. Ve Müslüman topluluğu, tek bir ümmet, tek bir millet ve sonuçta tek bir cemaattir. Bir kardeşler topluluğudur. İhvan’dır! Bu anlamda kim ikinci bir cemaatten söz ediyorsa haşa o kendine ya yeni bir İlah, ya yeni bir kitap ve yeni bir resul bulmuş demektir! Aynı Allaha, resule, kitaba iman edenleri bu çatı altında toplamak icab eder.

Peki, “Bütün çocuklar Müslümandır”! Bunu nasıl anlayacağız ya da açıklayacağız. İslam fıtratı üzerine doğar bütün insanlar. Dolayısı ile tüm dünya, İslam coğrafyasıdır. “Yeryüzü bize mescid” kılınmadı mı? “Yeryüzünün bütün açları ümmetin yetimi” değil mi? Biz “yeryüzünde Allah’ın rızasının tecellisinin vesilesi” değil miyiz? Biz yeryüzünde Allah’ın halifesi, “O’nun gören gözü, işiten kulağı, tutan eli, haykıran sesi” değil miyiz?

Demek ki,

-“Mülk Allah’ın” olduğuna göre ve biz de Allah’ın yeryüzünde halifesi olarak yaratıldığımıza göre, bir Müslüman açısından durum çok açık ve net.

-Sorumluluk alanımız bütün yeryüzü.

-Bütün çocuklar Müslüman.

-Bütün insanlar tebliğe muhtaç ve biz tebliğle mükellefiz.

-Artık dünyanın her yerinde, her ülkesinde Müslüman topluluklar var.

-Yeryüzünde, bütün ülkelerde, aç, yoksul ve mazlumların bizim zimmetimizde olduğu gerçeği söz konusu.

Batıdan ithal kavramları Türkçe karşılığının önüne veya sonuna “İslam” ekleyerek o yerli ve milli ya da “İslami” olmuyor. “Helal Certification” Yahudilerin, bizde Helal değil, haram tanımlanır ve “def-i mazarrat celbi menafiden evladır”, bu sistemin adı “mubahat”tır. Ama durduk yerde bizi “Koşer”ci yaptılar. Bu da bir başka taklitçilik. “Muhafazakar örfi İslamcılar”ın böyle bir ucuzculuğu var! Faiz / Riba konusunu da böyle yüzümüze gözümüze bulaştırdık. Altın para ile kağıt para/Kaime arasındaki farkı fark edemedik. Kaimenin üzerinde yazılı rakamla, zaman içinde değişen satın alma değeri arasındaki farkı da fark edemedik. Yani enflasyon ve devalüasyonun ne olduğunu, haram olup olmadığını da konuşmuyoruz. Faiz haramdır diye kestirip atıyoruz. Enflasyon eşittir faiz / Riba değildir dediğinizde de kimse bundan bir şey anlamıyor.

Emekli maaşında promosyonda bu helal-haram tartışmasını yapanlar, kredi kartı ile alışverişteki promosyon puan ya da Miles&Smiles programındaki promosyonu mesela hiç dert edinmez. Bu dar çerçevede konuşmak, tartışma, fetvalarla oyalanmak hoşumuza gidiyor. Daha doğrusu şuuraltındaki anlamsızlık canımızı sıkıyor ve bu gibi şeylerle oyalanarak beyin zonklamasını narkozlamaya çalışıyoruz. Bu durum aslında dini olmaktan çok politik ve psikososyal bir davranış anomalisine zemin oluşturuyor ve bu tür reflekslere sebeb oluyor. Müslüman hükümetin kararı, diyanetin fetvası, cemaat hocalarının sürece müdahaleleri ile iş içinden çıkılmaz bir hal alıyor tabi. Sahi bu kafa ile Müslümanlar kendilerine ait bir şer’i meseleyi bile bu hale getiriyorsa bu kafa ile nasıl diğer insanların sorunlarını çözecekler? Bizim Müslüman aklını yeniden ihya ve inşa etmemiz gerek. Yeni bir felsefe, yeni bir estetik, yeni bir hukuk, siyasi ve iktisadi düzene, içtimai ve milletlerarası düzenin inşası için yeni kavram ve kurumlara ihtiyacımız var. Bugün, bu kabiliyet potansiyel olarak ancak Müslümanlarda var, ancak bunu bu gün bu akıl ile kuvveden fiile çıkartamayız ve bu anlamda global tehditlere karşı Hılf'ul fudul örneğinde olduğu gibi bir evrensel yardımlaşma ve işbirliği de kaçınılmaz bir zorunluluktur.

Geçen gün AK Parti’den önceki dönem Milletvekili ve parti yöneticisi Halide İncekara ile konuşuyorduk. O “İslam ülkeleri”, “İslam coğrafyası” kelimelerinin kavramsallaştırılması noktasındaki zaaflara ilişkin bir soru sordu da benim de bu makaleyi yazmama sebeb oldu. Kendine teşekkür ediyorum.

Selam ve dua ile.

Okumaya devam edin
Yorumlar (0)