Aman Allah’ım! Biri diyor ki, ''bizi zor durumda bırakmak için eski dönemden kalan şoförler kasten kaza yaptırıyor!'' Öteki, ''kaza yerinde binlerce yaralıdan ve sayamadığı kadar çok ölüden'' söz ediyor, partisinin logosunu taşıyan yeleği ile olay yerinde partisinin propogandasını yapmaya çalışıyor. Tamam yolcuların üçte ikisi hafif ya da ağır yaralanmış. Hastahane’ye kaldırılanların sayısı 100'e yakın olarak açıklandı. Sonra öğrenildi ki, şoförlerden biri kriz geçirmiş ve kontrolü kaybetmiş. Araç da arıza yapmış olabilir. Son zamanlarda artan bu kazalar, acaba, Starlink’ler üzerinden RF etkisi olabilir mi? Ya da mRNA’nın yan etkisi ile olmuş olabilir mi bu kazalar?

Bu ''siyasi ahlak krizi'' bugün için toplumsal barış açısından ciddi bir tehdit oluşturuyor. Taraflar ülkeyi birbirinin elinden kurtarmak için herşeyi yapıyorlar sanki. Bu hedefe ulaşmak için herşeyi meşru görüyorlar. Bu anlamda hiçbir sınırları yok. Birbirlerinin yokluğunda kendilerine varlık, birbirlerinin acılarında kendilerine mutluluk arıyorlar. Yazık!

Her kanatta bu tür insanlar var ve bunların sesleri daha çok çıkıyor. Aslında bunlar ne kadar çok konuşurlarsa, ne kadar çok görünürlerse, partileri o kadar kaybeder. Bunlar “kraldan çok kralcı” tipler. Konuşunca mangalda kül bırakmıyorlar. Bir başka partinin sözcüsü çıkıyor yabancı düşmanlığı yapıyor. Biri çıkıyor Osmanlı düşmanlığı yapıyor. Biri çıkıyor, Mustafa Kemal adının arkasına saklanarak dindarlara söylemediğini bırakmıyor. Öbürü Osmanlıcılık adına ötekilere ayar veriyor. Birisi de çıkıyor, ''yeni cezaevleri yeni mezarlıklar inşa ediyorlar'' diyor. Bir partinin genel başkan yardımcısı çıkıyor; ''darbe yapıp, 15 Temmuz'un 3 katı katliam yapacaklar...'' diye youtube dan yayın yaparak halkı ayaklanmaya çağırıyor. idişat iyi değil. Haddinden fazla şiddet gayedeki hikmeti yokeder. Toplum bir cinnet hali yaşıyor adeta. Media; klasiği ve sosyali ile sanki, yangına körükle gidiyor.

Yurtta da dünyada da savaşa gidiyoruz sanki! Kimin ne dediği belli değil. 9 Eylül’de Yunan'a demediğini bırakmayanlar, bir süre sonra rakı içip, sirtaki oynayınca “Yunanla kardeş olduğumuzu” hatırlıyor! Yunan'ı denize dökmekten söz ederken Onları İzmir’e çıkartanların İngilizler olduğunu unutuyoruz. Oysa Onlar İzmir’e çıkarken Mustafa Kemal Samsun yolundaydı. Mustafa Kemal Samsuna gitmek için gemiye bindiğinde gemiden ayrılmak için kimin mührü gerekiyordu?! Sinop’ta gemiden inen Mustafa Sagir kimdi. Mustafa Kemal’i Samsun’da karşılayan kimdi? 19 Mayıs’dan 1 ay önce Kars İslam Cumhuriyeti'ni yıkan İngiliz subayları o günlerde neredeydiler. Bir kısmı Batum’a giderken bir kısmı da Samsun’a geldiler. Sahi, Sakarya Meydan muharebesinde Yunan'a karşı Ruslar bize yardım ederken, İngilizler ne yapıyordu, neredeydi? Yunanlar geldikleri gibi İngiliz gemilerine binip evlerine döndüler. Zaten ardından da Venezilos’la da İngiliz kralı 8. Edward ile 6 Eylül 1936’da kolkola girdi Ankara’dakiler.

Ah! Şu övünme ve dövünmeden, birbirimizi suçlamadan nasıl kurtulacağız? Ne zaman dönüp kendi içimize bakacağız? Başkalarının gözünde çöp arayanların çoğu kendi gözlerindeki merteği görmüyorlar sanki! Bakın, akılsız dost, bazan akıllı düşmandan daha tehlikeli olabilir.

Bizim Laikçi Kemalistlerin çoğu, Osmanlı Monarşisi’ne karşıdırlar, İngiliz Monarşisi’ne değil. Batı Roma’ya karşı değiller, Doğu Roma’ya karşılar. Fransız laikliğine, Alman, Amerikan, İngiliz Protestanlığına karşı değiller, ama İslam Hilafeti’ne, Ortadoks Bizantinist geleneğine ve Ortodoks birliğine karşıdırlar. Türkiye’deki onlarca Hristiyan tarikat okuluna karşı değiller ama, İmam Hatip’e karşıdırlar. Cizvitler tapınakçı bir örgüt, o örgütün Türkiye’de okulu var ama kimse bunu bilmez bile. Bana bir tane “İngiliz Milletler Topluluğu”na ya da “Fransız Milletler Topluluğu”na karşı olan gösteremezsiniz. Mesela Yahudi birliğine ya da Hristiyan Birliği, Protestan birliğine karşı çıkan aklı başında tek kişi yoktur. Dünya Yahudi Kongresi, Ağustos 1936'da uluslararası bir federasyon olarak Yahudi topluluklar ve organizasyonu olarak Cenevre, İsviçre'de kuruldu.  Bu kuruluştan Türk politikacılar da gidip ödüller aldılar, ama kimse bunu sorun yapmadı.

Bir Metrobüs kazasından iş döndü nereye geldi. Cahillik başa bela. Din, tarih ve siyaset ile ilgili bir çok konuda maalesef yeterli bilgiye sahip değiliz. Bilmiyoruz. İşin daha da kötü yanı, bilmediğimizi de bilmiyoruz. En kötüsü de şu, bildiğimizi zannedip,  bilgi sahibi olmadığımız bir konuda kendi yanlışımızı gerçekmiş gibi başkalarına dayatıyoruz. Buna 15 Temmuz da dahil, İstanbulun Fethi de, Kurtuluş savaşı da dahil, Anadolu'nun fethi de.

İzmir’in kurtuluşu 9 Eylül 1922. İstanbul’un kurtuluşu 6 Ekim 1923. İzmir kurtuldu diye Türkiye kurtulmuş olmadı. Kaldı ki, Yunanı getiren de götüren de İngiltere idi. İzmir’de Yunan'ı “denize döken” irade, İstanbul’da neden İngilizleri denize dökemedi! Her Yunan'ı “denize de dökmedik”. Öyle olsaydı “Todor’un meyhanesi”ne gidip tuzlu leblebi ile rakı içip bunu kutlayamazdı birileri! Taksim'de ki zafer anıtında Rus generalinin işi ne, bu anıtı neden bir İtalyan sanatçıya sipariş ettik ve parasının önemli bir bölümünü neden Banko de Roma ve Nestle firması verdi? Sahi niye kimse “Kars İslam Cumhuriyeti”nden sözetmez. Bu ifritten suale verecek bir cevabınız var mı? Hayırdır, bu ne iş, bütün işgalcilerimiz birlik olmuş bizim için seferber olmuşlar!

Şunu bir öğrenebilsek, tarih övgü ya da sövgü kitabı değildir. Tarih bir toplumun ortak hafızası ve tecrübeler birikimidir. Bir de kurtarıcı lider filan da yok. Peygamberler de kurtarıcı değildir, onlara kurtuluşa çağırır. Hayır da, şer de olsa, olan her ne ise o Allah’ın iradesi içindedir. Biz Allah’ın rızasının tecellisinin vesilesi olalım. Onun kolaylaştırdığından daha kolay, zorlaştırdığından daha zor bir iş yoktur. Unutmayalım ki, Allah cahillere ve zalimlere yardım etmez.

Selam ve dua ile.

Okumaya devam edin
Yorumlar (0)